İçeriğe geç

Dilim damağım kuruyor ne demek ?

Dilim Damağım Kuruyor Ne Demek? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir İnceleme

Dilim damağım kuruyor, belki de hepimizin zaman zaman kullandığı ama aslında çok daha derin bir anlam taşıyan bir ifade. Bu cümle, sadece susuzlukla ilgili basit bir şikayet gibi görünse de, farklı grupların deneyimlediği sosyal ve kültürel bağlamlarla bağlantılı olarak çok daha fazla anlam taşır. İster İstanbul’un yoğun caddelerinde, isterse toplu taşımada, isterse işyerinde olsun, bu tür ifadelerin sosyal yapılarla ve toplumsal cinsiyetle nasıl ilişkilendiğini her geçen gün daha çok fark ediyorum. Hadi gelin, bu basit gibi görünen ifadenin ardındaki toplumsal dinamikleri birlikte inceleyelim.

Dilim Damağım Kuruyor: Günlük Hayattan Bir Gözlem

İstanbul’un kalabalık sokaklarında, sabah saatlerinde işe gitmek için evden çıkarken, her zaman karşılaştığım bir manzara vardır. İki kadının, birbirlerine çok yakın oldukları halde, toplu taşımada konuşmak yerine susarak yol alması. Hani o gözlerinize bir şey anlatmaya çalışan ama bir türlü ifade edemeyen insanlar vardır ya, işte o an. Kendilerini sessizce ifade etmeye çalışan bu kadının dilinin damağında kuruduğunu düşünürüm. Toplumda kadınların seslerinin kısıldığı, duygularını ifade etmenin zor olduğu bir atmosferde, sadece susuzluk değil, bazen kelimeler de kurur.

Herkesin, ifade özgürlüğünü yaşamadan, sadece “dilim damağım kuruyor” gibi cümlelerle yetinmek zorunda kaldığı bir dünyada yaşıyoruz. Bazen bu cümleyi, sadece vücutta hissedilen bir fiziksel durumu anlatmak için kullanırız; ama bir başka açıdan bakıldığında, toplumda kendini ifade etmekte zorlanan her bireyin yaşadığı bir durumun sembolü haline gelebilir.

Toplumsal Cinsiyet ve İfade Özgürlüğü

Birçok kadın, dilinin damağında kuruduğu bu “sözsüz” anları gün içinde sıkça yaşar. Kadınların seslerini duyurması, duygularını özgürce ifade etmesi, toplumsal yapılar nedeniyle birçok engelle karşı karşıya kalır. İstanbul’un trafiği, insanların birbirine yabancılaşması, çevresel baskılar, kadınların “görünür” olmak için savaştığı tüm bu alanlar, aslında dilimizin de kurumasına neden olur.

Özellikle toplu taşımada kadınların, sıkça yaşadığı suskunluk, erkeklerin daha fazla yer kapladığı, söz hakkı tanındığı, toplumsal cinsiyet normlarının güçlendiği bir atmosferin parçasıdır. Toplumsal cinsiyet rollerinin bize empoze ettiği “görünmeme” ve “susma” gibi davranış biçimleri, bazen dilin damağımıza kurumasına, bazen de sessizleşmemize neden olur.

Bir sabah, toplu taşımada yanımda oturan kadınla göz göze geldim. Kafasında kulaklık vardı, telefonu elinden düşürmüyordu. Birkaç durak sonra, bana doğru bir şeyler söyledi ama sesini duymadım. Kelimeler boğazına takılmış gibiydi. Gözleriyle konuşuyordu, “burası çok kalabalık, ama kimse birbirini görmüyor.” O an, gerçekten dilim damağım kuruyor dedim. Kadınların sessizliğini, bir kelimeyle dahi olsa ortaya koymaya çalıştığı o anı düşündüm. Kadınların sesini yükseltmesi, bazen gerçekten “susmanın” gücüne dönüştüğü bir toplumsal yapıda yaşıyoruz.

Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bakış

Toplumda yalnızca toplumsal cinsiyet değil, etnik köken, sınıf ve cinsel kimlikler de dilin kurumasına sebep olabilir. Özellikle marjinalleşmiş gruplar için “dilim damağım kuruyor” gibi ifadeler, yalnızca fiziksel bir ihtiyaçtan fazlasını anlatabilir. Göçmenler, LGBTQ+ bireyler ve engelli kişiler için toplumda kendilerini ifade etmek ve kabul görmek, çoğu zaman büyük bir mücadele gerektirir. Bu grupların sosyal hayata katılımı, dilsel bariyerlerle, dışlanmışlıkla ve ayrımcılıkla engellenir.

Bir gün, Kayseri’den İstanbul’a göç etmiş bir arkadaşım, bir kafede otururken bana, “Bazen bu şehirde kendimi görünmez hissediyorum,” demişti. O an gerçekten bir şeyin farkına vardım: Gözlerindeki hayal kırıklığını ve dilinin damağında kuruduğu anı görmek… O kadar derindi ki. Dil, çoğu zaman sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda toplumdaki eşitsizlikleri ve ayrımcılığı ortaya koyan bir gösterge haline gelir.

Çeşitlilik ve sosyal adalet, dilin kurumasının önüne geçmek için önemli araçlardır. Farklı grupların seslerini duyurabilmesi, ancak herkesin eşit bir şekilde konuşma, ifade etme ve var olma hakkına sahip olduğu bir toplumla mümkün olacaktır. Toplumsal adaletin sağlanması, dilin “kurumasını” engeller ve herkesin sesinin duyulmasına olanak tanır.

Dilin Kuruması: Bir Duygu Havası

Bir akşam yorgun bir şekilde işten dönerken, kafamda her şeyi düşündüm: Dilim damağım kuruyor, evet… Ama bazen bu, fiziksel değil, duygusal bir susuzluk oluyor. Toplumda kendini ifade etmek için savaşan herkesin dilinin kuruduğu o anları düşünmeden edemedim. İçsel bir baskı, susturulmuş hisler, kimlikler arasında sıkışan bireyler… O zaman şunu anladım: Dilimizin damağımızda kuruması, bazen seslerimizin duyulmamasıdır. Ama doğru bir sosyal adalet ve eşitlik anlayışıyla, herkesin sesini duyabileceği bir dünya kurmak, dilin yeniden hayat bulmasını sağlar.

Sonuçta, dilim damağım kuruyor demek, yalnızca suya ihtiyaç duymak değil. Bu, kendimizi ifade etme, toplumda görünür olma ve sesimizi duyurma arzumuzun bir simgesidir. Eğer dilimiz kuruyorsa, bir şeyler eksik demektir. Ve biz, o eksikliği tamamlamak için mücadele etmeliyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
ilbet girişvdcasino yeni girişilbet giriş adresiwww.betexper.xyz/splash